bugün

entry'ler (11484)

sözlük yazarlarının rüyaları

dün gece yine çok acayip bir rüya gördüm. resmen dört bölümden oluşan dizi gibiydi. ilk üç bölüm birbirinden bağımsız gibi gitti ama son bölümde olaylar birbirine bağlandı. neyse, ilk bölümle başlayalım.

ilk bölümde z'yi gördüm. buna z1 diyelim biz. çünkü ikinci bölümde de başka bir z var. bu bölümde bir düğündeydik. zaten z1 ile en son ortak bir arkadaşımızın düğününde görüşmüştük. aramızdaki her şey bitmişti birkaç ay öncesinde. düğünde karşılaşmış, öpüşmüştük. sonra beni annesiyle tanıştırmıştı. o annesiyle gelmişti, bense tek başımaydım. kısa bir sohbet etmiştik. sonra da bir daha görmedik birbirimizi. rüyamda da yine bir düğündeydik. ama aynı düğün değildi. bu kez o da yalnızdı. birbirimizi görmeyi beklemiyorduk. karşılaştığımızda birkaç saniyelik şok yaşadık. sonra iki eski arkadaş gibi sarıldık birbirimize. düğün boyunca sohbet ettik, hep eski zamanlardan bahsettik. yer yer güldük, eğlendik. birkaç kez bana sitemde bulundu. ben de tutamadım kendimi, birkaç abuk subuk laf ettim. ama kızmadık birbirimize. yine düğünün sonunda arkadaşça öpüşüp yollarımıza gittik. düğünden ayrılıp eve doğru giderken uykudan uyandım. telefonu elime alıp saate baktım. 03:15'i gösteriyordu. instagram'a girip z1'in profiline baktım. çok uzun zamandır aklıma gelmemişti çünkü. gecenin bir köründe amaçsızca bakındım. ama bakınırken yine uykuya dalmışım.

uykuya dalınca ikinci bölüme geçtim. bu kez z2'yi gördüm. bu bölüm diğerlerine göre kısa sürdü benim için. bu kez karaköy kahvesi'ndeydik. z2 ile ayrıldığımız yerdeydik. yine bir yaz günüydü. ayrıldığımız gün 4 kişiydik ama rüyamda sadece ikimiz vardık. konuşmuyorduk, sağa sola bakınıyorduk. sıkılır gibi bir halimiz vardı. zaten gerçek hayatta da konuşacak bir şey bulamıyorduk, birbirimizden sıkılıyorduk. rüyadaki halimiz resmen bizi anlatıyordu. bu noktada uyandım uykudan. onun profiline bakmadım, gerek görmedim. önceden aklıma gelmiyordu zaten. benim için pek de anlamı yoktu zaten onun. sonra yine uykuya daldım.

üçüncü bölümde e'yi gördüm. e ile atatürk arboretumu'na gitmeyi planlamıştık. ikimiz de oraya gitmeyi çok istiyorduk. ben onunla birlikte gitmek istiyordum hep oraya ama hiç gitmek kısmet olmadı. ama rüyamda oradaydık. hep gitmek istediğimiz ama gidemediğimiz yerde. e başörtü takmıştı. gördüğüm anda ufak çaplı bir şok yaşadım. bir süredir hayatındaki yeniliklerle ilgili konuşmamıştık. demek başörtü takmaya başlamıştı. fazlasıyla şaşırmıştım. yaşadığım şokun ardından ona doğru yürürken yüzümde hafif bir gülümseme vardı, onu hatırlıyorum. çünkü yakışmıştı başörtüsü ona. çok güzel olmuştu. * böyle açık mavi renkteydi başörtüsü. sarıldık sonra. beraber atatürk arboretumu'nu dolaştık, fotoğraf çektik. eğlenceliydi bence. onun da yüzü gülüyordu. sanırım onun da hoşuna gitmişti gittiğimiz yer. sonra yine uyandım. hemen instagram profiline girdim, bakındım öyle boş boş. son bölüm için uykuya dalıyordum şimdi de.

son bölümde istiklal caddesi'ndeydik. ben, z1, z2 ve e vardı. meydandaki burger king'in önünde buluşmuştuk. oradan tünele doğru yürümeye başladık. aralarında bir şeyler konuşuyorlardı sanki ben yokmuşum gibi. hatta benim hakkımda konuşuyorlardı. "i de iyi çocuktu aslında" dedi birisi. z2 ise "benim en büyük hayal kırıklığımdı" dedi. hakkımda iyi veya kötü konuşuyorlardı. ama sanki ben yokmuşum gibi konuşuyorlardı. sanki fazlaydı aslında. ben yoktum orada. sonra birisi "ben cenazesine yetişemedim, yurtdışındaydım" dedi. tabii o an dank etti kafaya benim. ölmüştüm lan ben. onlar da buluşmuşlardı nasıl olduysa. ben sesimi duyurmaya çalıştım ama olmadı, duymadılar. onlar tünele doğru yürürken ben uyandım. zaten sabah olmuştu, rüyaların devamı olmadı.

yapılmış en aptalca dalgınlık

gün geçmiyor ki aptalca bir dalgınlık yapmayayım. işin kötü tarafı dalgınlık yaptığım zaman hep arka arkaya geliyor, önüne geçemiyorum. bugün yine zincirleme dalgınlıkların kurbanı oldum. sırayla anlatmaya başlıyorum. her şey bu akşam saat 19:00'da başladı. iş yerinde 4 kişi kaldık. mesai saatimiz bitti ve iş yerini kapatıp eve gidecektik. herkes arabaya bindi, ben de kapıları kilitleyip arabaya binecektim. neyse, arabaya bindim ve eve doğru yol almaya başladık. eve bir hayli yaklaştığımızda içime bir şüphe düştü. kapıyı kilitlemiş miydim lan? anahtarı elime aldığımı hatırlıyordum ama ne kapıyı kilitlediğimi ne de kepenkleri çektiğimi hatırlıyordum. resmen aradaki kısım hafızamdan silinmişti. başıma silah dayasalar net bir cevap veremezdim. eve vardık, yemek yedik ama benim içimde acayip bir endişe var. daha önce de buna benzer bir şeyi yapmıştım, yine yapabilirdim. burada araya bir dipnot ekleyip devam edelim. geçen yaz cebimde yaklaşık 50.000 tl'lik çek vardı. eve geldiğimde çeklerin cebimde olmadığını fark ettim. laptop çantasını ve olabilecek her yeri aradım, bulamadım. yine bir hışımla evden çıkıp iş yerine gittim. orada da uzun bir arama gerçekleştirdim. tam umudum bitmişken çekleri bardak altlığının altında buldum.

neyse, konumuza dönelim. zaten akşam spor salonuna gitmeyi planlıyordum. evden çıkmışken iş yerine gider kapıları kontrol ederim diye düşündüm. spor çantamı hazırlayıp daireden çıktım. alt kattan kulaklığımı alacaktım. alt katın önüne geldim, baktım anahtarı unutmuşum. üst kata çıkıp anahtarı aldım. tekrar alt kata inip kulaklığı alıp çantaya attım. evden çıkıp garajın önüne geldim. bir baktım ki bu sefer de arabanın anahtarlarını unutmuşum. haydaa tekrar yukarı çıkıp arabanın anahtarlarını aldım. arabayı garajdan çıkardım, iş yerine doğru gitmeye başladım. son yarım saatte yaşadıklarımdan dolayı içimde acayip bir şüphe vardı. kesin yine bir şeyleri unutmuştum. evet, karşıdan gelen arabalar bana selektör yapıyordu. farları yakmayı unutmuştum. yolda kafama vurmaya başladım artık. bu kadarı da fazlaydı çünkü. dalgınlığın da bir sınırı olmalıydı. abartmıştım artık. neyse, nasıl olduysa sağ salim iş yerine vardım. kepenkler çekilmemişti, kapı kapalıydı. arabadan inip kontrol ettim, kapı kilitli değildi. içeride birinin olabileceği ihtimalini düşünerek temkinli bir şekilde içeri girdim, her yeri kontrol ettim. görünürde herhangi bir terslik yoktu. iyice her yeri kontrol ettim ve çıkarken kapıyı kilitledim, kepenkleri çektim. arabaya binip spor salonuna doğru yola koyuldum. dalgınlıklar zincirinin son halkasını da gerçekleştirdim ve otobana çıktım. normalde hız yapmayı sevmeyen birisiyim. hayatında 140 km/h'nin üzerine çıkmamış biri olarak 180 km/h'yi gördüm. nasıl böyle bir şeyin olduğunu hiç bilmiyorum. o kadar dalmışım ki yaptığım hızın farkına varamamışım. resmen kendimden geçmişim. tabii ne kadar hızlı gittiğimi fark edince frene basıp orta şeride geçtim. ama yaklaşık 45 dakikada çok acayip bir akıl tutulması yaşadım. neyse ki herhangi bir zarar gelmedi ama cidden çok acayip bir 45 dakika yaşadım.

deli kızın türküsü

ceylan ertem'in yorumu efsanedir. sezen aksu'nun yorumunu dinlemedim. mutlaka o da harikadır ama açıkçası ceylan ertem'in yorumunun ardından dinlemek istemedim. ne kadar güzel yorum yaparsam yapayım yeterli olmayacak aslında. o kadar iyi yorumlamış ceylan ertem. şarkının her kısmı çok güzel ama beni benden alan kısmı şurası:

sana büyük caddelerin birinde rastlasam
elimi uzatsam tutsam götürsem
gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
ah anlasan

elimi uzatsam tutamasam
olanca sevgimi yalnızlığımı
düşünsem hayır hayır düşünmesem
senin hiç hiç hiç haberin olmasa
yitirmeli ne varsa
başlamalı yeniden

ben bu yazıyı sana yazdım

nereden başlayacağımı, nasıl başlayacağımı bilmiyorum e. o kadar çok şey var ki söylenecek, söyleyebileceğim. neyse, bir yerden başlamak gerekiyor sanırım. biz yanlış zamanlamanın kurbanı olduk galiba. daha h'yi gömmene fırsat vermeden hayatına girdim. üzerine ikimiz de yanlışlar yaptık. ama mutluyduk bence. en azından beraberken mutluyduk. ama ben eve gittiğimde içim rahat etmiyordu. içten içe bir şeylerin yanlış gittiğini düşünüyordum. ama sana söyleyemiyordum. biz neydik? pratikte sevgiliyken teoride değildik. ikimizin de kafası çok karışıktı. ama senin daha çok. benim kafamda sadece bir soru varken senin aklın sorularla doluydu. benim en büyük hatam bu soruları bilmeme rağmen hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek istememdi. bazı şeylerin doğru olduğuna inandırmak istedim kendimi, seni. senin kalbin ve aklın paramparça iken bunu sana yapmam yanlıştı. üstelik paramparça olduğunu söylemene rağmen seni bir şeylere ikna ettim. yanlış yaptım çok.

pazar gecesi sen bana mesaj atıp "bir süre görüşmeyelim i" deyince kabul ettim artık. senin için, bizim için en doğru olanın bu olduğunu düşündüm çünkü. pazar akşamı seni yurda bıraktıktan sonra eve gidene kadar çok düşünceliydim. daha bir gece önce bir anlaşma yapmıştık aslında. daha ilk günden o anlaşmayı bozmuştuk. senin yurda gidince kötü hissedeceğini ve bana "bir süre görüşmeyelim" diyeceğini tahmin ediyordum. bunun da en doğru şey olduğunu biliyordum. işte bu yüzden bu kez iknaya uğraşmadım. senin daha fazla üzülmeni istemediğim için... kafanı toparlaman, kendine gelmen, daha güçlü olman ve herkes için en doğru kararı vermen için. zamana ihtiyacın var. hep "zamana bırakalım" diyordum ben sana. belki kendimi tekrarlamış olacağım ama zaman birçok problemi çözecek. inan buna. kendine zaman ayırıp sorgulama yaptığın zaman herkes için en doğru olan kararı vereceğine de eminim. şunu da söyleyeyim, kararın ne olursa olsun destekleyeceğim seni. yanında olacağım. mutlu ve sağlıklı olman benim için önemli olan şey. nasıl daha mutlu olacağına inanıyorsan o kararı ver. şu anda bunu bilemediğinin farkındayım. çok şey düşünmeye çalışıyorsun ama muhtemelen hiçbir sonuca da varamıyorsun. kafan fazlasıyla karışık çünkü. zaten bu sorunu çözebilmemiz için bir süre görüşmeme kararı aldık.

dün akşam söylediğin bir söz beni çok üzdü. ölmekten bahsettin ya hani, aklım gitti benim. kafayı yiyecektim. aramak istedim, arayamadım. cevap vermeyeceğini düşündüğüm için arayamadım. elim gitmedi, yazmakla yetindim. sonra tabii biraz sakinleşince böyle bir şey yapmayacağına inandırdım kendimi. saçma sapan bir şey yapmayacağına da inanıyorum şu anda. bugün beni aradığında "benim durumuma üzülme" dedin ya, üzülmüyorum. sana söz verdim, üzülmüyorum. sadece böyle kötü düşünceleri aklından çıkar, yeter. senin sağlığın ve mutluluğun benim için çok çok önemli. bir şeyler yaşayabilmek uğruna senin sağlığını veya mutluluğunu tehlikeye atmak istemiyorum. herhalde bunu yapmak isteyecek son insan benim.

şu anda nasıl davranacağımı bilmiyorum ben. dün akşam konuştuğumuzda "sadece akşamları nasıl olduğumuzu öğrenmek için yazalım birbirimize" diye karar vermiştik. sabah, akşam veya öğlen yazmayı çok istedim ama hep kendimi durdurdum. kafanı toparlaman için ve seni etkilememek için yazmak istemedim. yazmamamı, yazmak istemiyorum veya umursamıyorum olarak algılama lütfen. sadece nasıl davranacağımı bilemiyorum. mesela bugün bana kalp yolladın ya hani, dakikalarca telefona bakıp ne cevap vereceğimi düşündüm. öyle bir tutulma içerisindeyim işte.

en başta yanlış zamanlamadan bahsettim ya, yine ona geliyorum ben. kafan bu kadar karışıkken bir şeylere başlamak istemiyorum ben. belki bundan bir hafta önce sorsan başlamak isterdim, itiraf ediyorum. ama zaman içinde kafanın ne kadar karışık olduğunu daha iyi anladım. bunu anladıktan sonra şu anda bir şeylere başlamanın doğru olmayacağına karar verdim. sen kafanı toparla, kendine gel, güçlen ve ne istediğine bir karar ver. sağlığına kavuş ve nasıl daha mutlu olacağına bir karar ver. o kararı verdikten sonra belki doğru zamanlama ile her şey çok daha güzel olur. kararın ne olursa olsun her şey daha güzel olur umarım herkes için. belki de doğru zamanda, doğru yerde...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Çok şey söylemek istiyorum sözlük meselam şu elif cadısını başımdan alsalar negözel olurdu her şey.

bilgisayarın çalınması

ne yazık ki 2 gün önce başıma gelen yıkıcı, berbat olay. kaç gündür olayın etkisinden kurtulamadım. aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyor, çıldırıyorum.

3 kasım 2016 gecesi saat 23:00 civarında iki arkadaşla birlikte bir cafe'den çıktık. oturup bir şeyler içmiştik. neyse, arkadaşlarımdan birisi unkapanı'ndaki pilavcıya gidip pilav yemeyi teklif etti. ben de "saat geç oldu, gitmeyelim" diye tepki verdim. arkadaş da "10 dakika yiyip döneriz, bu kadar da korkak olma" diye haşladı beni. neyse, unkapanı pilavcısına gittik. arkadaş arabayı park etti. benim de yanımda dizüstü bilgisayarım vardı. yanımda taşımayayım, zaten 10 dakikaya geleceğiz diye düşünerek bilgisayarı bagaja bıraktım. pilavlarımızı yedik ve 10-15 dakika sonra arabaya döndüğümüzde bagaj camının kırıldığını gördük. tabii bagajı açıp baktığımızda bilgisayarın olmadığını gördük. tabii hemen bir panikle etraftakilere soruşturduk ama bir sonuç alamadık. daha sonra karakola gittik ama karakolda da çok ilgisiz bir tavırla karşılaştık. tutanaklar falan tutuldu ama sonuç çıkacağını hiç sanmıyorum.

işin en kötü tarafı da o bilgisayarda yılların emeğinin olmasıydı. ödevler, ders notları, çok sayıda fotoğraf, müzik, dizi ve film. tabii müzik, dizi falan bir şekilde geri gelir ama en çok koyan ödevler ve ders notlarının da gitmesi oldu. insan kabullenemiyor bunların birden gitmesine. kafayı yer insan düşününce. düşünmemeye çalışıyorum ama başaramıyorum. çevredekilerin söylemesi üzerine aksaray'a gittim ve bir umutla bilgisayarı aradım ama şu an için sonuç alamadım.

daha önce bu tarz bir durumla karşılaşıp çözüm önerisinde bulunabilecek birileri varsa çok memnun olurum.

sözlük yazarlarının rüyaları

dün gece bir rüya gördüm. sanırım moda sokaklarından birinde yürüyordum. hızlı bir şekilde yürürken kaldırımın sol tarafına başımı çevirdim ve kendall jenner'i gördüm. köpeğini gezdiriyordu ve yanında da menajeri olduğunu düşündüğüm orta yaşlı bir adam vardı. neyse, o an yaşadığım heyecan ve şokla birlikte biraz yoluma devam ettim. ama böyle bir fırsatı bir daha yakalayamayacağımı düşünerek cesaretimi topladım ve geri döndüm. kendall jenner'in karşısına dikildim ve fotoğraf çekilmek istedim. isteğimi nazikçe kabul etti ve fotoğraf çekildik. sonra kendi telefonunu çıkarıp snapchat'i açtı ve birlikte yanak yanağa birkaç video çektik. ardından ben telefonumu çıkardım ve snapchat'i açtım. benim çektiğim videoda yanağımla dudağım arasında bir yere öpücük kondurdu. video çektikten sonra yolda biraz yürüyüp sohbet ettik. sonra da uyandım zaten. rüyamda bile kadınla doğru düzgün öpüşemedim, ona yanıyorum.

michael beasley

houston rockets tarafından milwaukee bucks'a takas edilmiştir.

tyler ennis

milwaukee bucks tarafından houston rockets'e takas edilmiştir.

scott wood

21 haziran 1990 doğumlu basketbolcu. 1,98 boyunda, 77 kg ağırlığında ve kısa forvet pozisyonunda görev yapıyor. golden state warriors ile sözleşme imzaladı.

henry sims

utah jazz ile sözleşme imzalamıştır.

brady heslip

19 haziran 1990 doğumlu basketbolcu. 1,88 boyunda, 82 kg ağırlığında ve şutör guard pozisyonunda görev yapıyor. toronto raptors ile sözleşme imzaladı.

giannis adetokoubo

milwaukee bucks ile 4 yıl, 100 milyon dolarlık bir sözleşme imzalamıştır.

louis amundson

2016-2017 sezonu öncesinde new york knicks ile yeni bir sözleşme imzalamıştır.

alec brown

phoenix suns tarafından serbest bırakılmıştır.

trey freeman

12 ekim 1992 doğumlu basketbolcu. 1,88 boyunda, 82 kg ağırlığında ve oyun kurucu pozisyonunda görev yapıyor. detroit pistons ile sözleşme imzaladı.

nikola jovanovic

6 ocak 1994 doğumlu basketbolcu. 2,11 boyunda, 107 kg ağırlığında ve uzun forvet/pivot pozisyonlarında görev yapıyor. detroit pistons ile sözleşme imzaladı.

derrick jones jr

15 şubat 1997 doğumlu basketbolcu. 2,01 boyunda, 88 kg ağırlığında ve kısa forvet pozisyonunda görev yapıyor. phoenix suns ile sözleşme imzaladı.

damion lee

21 ekim 1992 doğumlu basketbolcu. 1,98 boyunda, 95 kg ağırlığında ve şutör guard pozisyonunda görev yapıyor. boston celtics ile sözleşme imzaladı.

jalen jones

27 mayıs 1993 doğumlu basketbolcu. 2,01 boyunda, 101 kg ağırlığında ve kısa forvet pozisyonunda görev yapıyor. boston celtics ile sözleşme imzaladı.